HEREFENE

HEREFENE

Arifaneden galat.

Sofra başında, yiyip içerek, muhabbet ederek İnsanların tanışıp kaynaşmaları .

Öyle bir sofra ki davetçisi de davetlisi de aynı insanlar.

Bazen çocuklar, bazen yetişkinler.

Bu sofraları genellikle Toprak damlı Erzurum evlerinde(bacalarında) görüyoruz.

Her gelenin çıkını, ailesinin gücüne göre şişkin veya cılız.

Yarım yumurtayla herefeneye katılanı da, kolu koltuğu nevalelerle dolup taşanı da var.

Erzurum’un herfene geleneği münevverlerimizin de dikkatini çekmiş olmalı ki sekiz on yıldır Türkiye Yazarlar Birliği ramazan ayının bir akşamı herefene usulü iftar yapıyor.

Bu kez çıkınlarını yüklenip gelenler ülkenin tanınmış ilim adamları, sanatçıları, siyasileri.

İftardan sonra kurulan sohbet meclisleri, sofra başında yiyip içerek yapılan muhabbetin bütün güzelliklerini taşıyor.

Herefene adeti milli kültürümüzün köşe taşlarından biri.

EĞİTİM ÜZERİNE
Zaman zaman eğitim konusunu ele alır tartışırız.

Öğretmen, öğrenci, veli, Milli Eğitim Müdürü, Milli Eğitim Bakanını sıgaya çeker , hatta Başbakan ve Cumhurbaşkanlarını dahi suçlu masasına oturttuğumuz olur.

Tartışmacılarımızdan sesini fazla çıkaranın etkisi bir süre grubu sürükler. Ancak etki kaybolunca tartışma yeniden başlar.

Eğitimin aşamalarını gözden geçirirken, Türkiye Eğitim sisteminin bir uzantısını tartışmış oluruz.

Bu sistemin başarısı da zaafları da ülkenin dört bir köşesinde benzer takdir ve tenkitleri getirir.

Mesela hemen her şehir üniversiteye ne kadar ve hangi kalitede öğrenci sokmuş, bunu konuşur.

İşin ucu da ister istemez Üniversiteye hazırlama kurslarına kadar gider.

Yol burda çatallaşmıştır.

Devletin okullarının her şeyden bir miktar bilen öğrencileri, bazı istisnalar dışında üniversite kapıları önünde bozgun verir.

Buna mukabil devlet dışı mektepler olan Üniversiteye hazırlık kursiyerleri başarının kaymağını alır gider.

Şimdi gelin bu sonucun tahlilini yapalım:

Türkiye'de "Eğitim" denen olgu evrensel ölçülerden değil tek parti ideolojisinden beslenir.

Bir diğer deyişle Kemalist doktrin mektebi, mektep Kemalist doktrini besler.

Eğiten ve eğitilenlerin kimileri tam bir inançla, kimileri de başına bir iş açılmasın hesabıyla doktrin yanında yer alır.

Hem eğitim camiasında bulunup hem de Doktrin karşısında yer almak kimsenin haddi değildir.

Eğer böyleleri çıkarsa öğretmenlik sıfatı çekilip elinden bir çırpıda alınır.

İKİ TARAFI DA İDARE EDENLER

Öğrenciler ve özellikle de veliler üzerinde el altından islami bir sinerji yaratmak bu ikili idarenin yöntemidir.
Atatürk köşelerinin hemen yanıbaşına okul mescidi açmak, okul haricinde mütesettir kız öğrencileri desteklemek bu kabil işlerdendir.
Vermesi gereken dersi okulda kısarak "dersaneye gelirseniz daha geniş anlatırım" demek te bu iki taraflı idareciliğin yöntemlerindendir.

EĞİTİM VE İKTİDARLAR

Eğitimi, sistemlerinin bir güç gösterme aracı yapanlar genelde muhaliflerini de üretirler.
Bu muhaliflerin ithamlarının başında "Öğretilmiş cehalet" kavramı yer alır.
Evet! Cehaletin de öğretimi olabilir.
Cehaletin öğretimi maarif sisteminin yetersiz bilgilerle çarklarını çevirmeyi sürdürmesidir.
Maddi ilimlerde yetersizlik, manevi ilimlerde yetersizlik adeta at başı gider.
Maarif sistemi derken de her türden devlet düzenlerini kastediyoruz.
Osmanlı Maarifi, Cumhuriyet Maarifi veya Pakistan Marifi, Mısır Marifi fazlaca fark etmez.
Geçmişte Medreselerin bazı istisnalar dışındaki yetersizliği, günümüzde ilk, orta ve yüksek Eğitim kurumlarında sürüyor. Üniversitelerimizin evrensel ölçekte nal toplamaları da maarifimizin hal-i pürmelalini gösterir.
İbn-i Haldun kıratında bir irfan adamını asırlar var ki evrensel eğitim zeminlerine çıkaramıyoruz.
Müceddid bahsin ise, Ömer bin Abdulaziz, İmam Şafii, İmam Gazali , Fahreddini Razi, Celaleddin-i Rumi
Celaleddini Suyuti, Mevlana Halid-i Bağdadi, Muhittin Arabi'ni yanına ancak son yüzyılda Muhammed İkbal ve Saidi Nursî'yi koyabiliyoruz.

Mustafa Çetin Baydar

Erzurum Kongresi mi Dediniz? Hangisi?

HALKTAN ÇALINMIŞ BİR KONGRE’NİN 90.YIL DÖNÜMÜ


Mustafa Çetin Baydar



Kazım Karabekir de Mustafa Kemal de Henüz İstanbul’dan çıkmamışken Erzurumlular, yurtlarının Ermenilere peşkeş çekilmemesi için kongreler akt ediyorlardı.

Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün de katılacağı 23 Temmuz Erzurum Kongresi, bir mânada Karabekir’in başında bulunduğu 15.Kolordu’nun Resmi Kongresidir.

Halktan çalınan Gerçek kongre bu tarihten yaklaşık kırk gün önce yapılmıştı (17 Haziran 1919)


23 Temmuz 1919 Karabekir Kongresi olsa da üyeler Mustafa Kemal Paşa’ya “Üstündeki Yaver üniformasını çıkar sonra riyaset kürsüsüne çık” diye itiraz edebiliyor ve dediğini de yaptırıyordu.

Mustafa Kemal’le birlikte Erzurum’a Gelen Rauf Bey (Orbay) “Erzurum’a geldiğimizde gelecekle ilgili kafamızda hiçbir fikir netleşmemişti” diyerek Erzurum kongresinin onları nasıl yönlendirdiğini anlatır.



Nicedir Ol Hikayet? “ Diyenlere İşte Adım Adım Gerçek Tarih


Mustafa Kemal Paşa , Fahri Yaverân-i Hazret-i Pâdişâhî ve 9. Ordu Müfettişi olarak salâhiyet-i fevkalâde ve büyük tantana ile İzmir’in işgâlinin ikinci günü, yani 15 Mayıs 1335 târihinde maiyet erkânı ile İstanbul'dan Bandırma vapuru ile Samsun'a müteveccihen hareket eder.

Beklenen oydu ki Mustafa Kemal Paşa sivil bir hareket başlatsın, bu yolda halkı teşkilatlandırarak müstevlilere karşı koysun. Ama şimdi o, gizlice firarı değil, bir yanına gösterişli askeri zabitlerini alarak , sırtına da görkemli askeri üniformayı geçirerek "Yâverân-ı Hazret-i Şehriyârî" ünvânının verdiği övünme ile Anadolu'ya geçiyordu.

Resmi tarihler her ne kadar Çürük Bandırma Vapuru ve İngilizlerden habersiz Samsun’a geçiş hikayeleri ile doluysa da, artık Bandırma Vapuru’nun, devletin en yeni gemilerinden biri olduğu ve Mustafa Kemal Paşa ile beraberindeki askerlerin ise İngiliz vizesi ile gemiye bindikleri belgelenmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkarılmasında, İngilizler yanında yine İngilizlerin murâkabesi altında faaliyet gösteren İstanbul Hükümeti’nin de ayrı bir hesabı olduğu mütevatiren dolaşan bilgiler teyid ediyordu.

Kulaktan kulağa dolaşanlara göre hesap şuydu:

Eğer İstanbul Hükümeti’nin Anadoludaki asker ve sivil idare üzerinde olabilecek tasarruflarına, üreyen ve türeyen halk teşkilatları fiili bir muhalefette bulunursa Hükümetçe yetkili kılınan Mustafa Kemal Paşa bunları tepeleyecektir.

Anadolu’da hakkında böyle düşüncelerin olduğu Mustafa Kemal Paşa Havza’dan çektiği telgrafta:“Nâzik olan vaziyet-i umûmiye”den ba­hs ettikten sonra “Hükümeti müşkül bir mevkîe sokacak herhangi bir ahvâlden ictinâb edilmesi”ni istiyordu.



KARABEKİR VE YARBAY RAWLİNSON



25 Mayıs 1919 Günü Havza’ya gelen Mustafa Kemal burada uzun süre bekledi. Yüklenmiş olduğu misyona, özellikle Erzurum, Trabzon ve Sivas’tan gelecek tepkileri bekliyordu.

O’nu Şişlide’ki evinde ziyaret ederek Erzurum’a davet eden Kazım Karabekir 3 Mayıs 1919’dan beri Erzurum’daydı. Şehrin bu tarihte bir de ilginç konuğu vardı: Lord Gürzon’un yeğeni ingiliz Ajanı yarbay Rawlinson Karabekir Rawlinson’un mütakere ahkamının uygulanıp uygulanmadığını kontrol için Erzurum’a gönderildiğini ancak ingiliz ajanın asıl vazifesinin “gelecek üzerine pazarlık” olduğunu kısa mülakatı sırasında kavrar.

Rawlinson’un Erzurum ve çevresindeki faaliyetleri ciltler dolusu kitaplar yazdıracak kadar çoktur. Ancak Rawlinson kendi müşahadeleri ile sınırlayarak tek ciltlik bir eser vücuda getirmiştir.(¹).

(¹)A.Rawlinson, The Adventures ın the Near East, New York 1925.



İngiliz Ajanı yarbay Rawlinson Yaklaşık iki buçuk yıl doğu bölgesinde faaliyet gösterir. Nihayet Malta’da hapis tutulan, aralarında Rauf Bey, Ziya Gökalp gibilerin bulunduğu siyasi ve askeri kişilere karşılık takas edilir.

Takasla ülkeye döndürülen Malta yâranının yeni görevi TBMM’da Mustafa Kemal Paşa’ya destek çıkmaktır.

Mustafa Kemal 27 Haziran 1919’da Sivas’a geldiğinde 23 Temmuz 1919da toplanacağı açıklanan Erzurum Kongresi’ne bir an önce iştirak etme ve kongreden Anadolu Halk hareketinin lideri olarak çıkmanın yollarını aramaktadır.

Mustafa Kemal bu arayışlar içindeyken Vatanı Kurtarmanın gerçek öncüleri İstihlas-ı Vatan Cemiyeti’ni kurarak çoktan kolları sıvamışlardır.

Cemiyet Deli Halit Bey’in(Paşa) projesidir

Süleyman Necati’nin kongre safahatına dair verdiği pek çok kıymetli malumat olmakla beraber onun Nam-ı Müstearı Sâdık Efendi, yani Rüştü Bey’le alakalı tesbitleri mühimdir, Süleyman Necati şöyle anlatır:

“Ayın sekizinden yirmi ikisine kadar kongre riyasetine kimin getirilmesi meselesi münakaşa edildi. Trabzon mümessilleri “Biz Erzurumluların kararına tâbiiyiz. Siz kime karar verirseniz biz de reyimizi ona veririz” diyerek mesuliyetten sıyrıldılar.

Kazım’la beraber Rüştü Bey’e gittik. Keyfiyeti Kâzım tatlik etti.

Rüştü Bey-Ben yapamam

Ben(Süleyman Necati)-Şimdiye kadar kim yaptı. Biz namusumuz üzerine söz veririz ki şahsımızı asla hissettirmeksizin muvaffakiyetinizin teminine çalışırız.

Rüştü Bey-Hayır, Hayır ben yapamam. Eski bir arkadaş sıfatıyla reyimi sorarsanız Kazım Karabekir Paşa’yı intihab ediniz

Kazım(Yurtalan)-(Feveranla kalpağını yere çarparak bağırdı) desene ki biz uşağız, uşağız Dedi ve dışarı çıktı.



(¹)Süleyman Nacati Güner’in hatıra defteri, Erzurum Kitaplığı, Hazırlayan Ali Birinci


Rüştü Paşa ayağına kadar gelen kısmeti tepmiş olsa da o, ve yol arkadaşı Kadirbeyoğlu Zeki Bey, Padişaha ve İslam’ın özüne i’manla bağlı kişilerdir.

İttihatçıların, Hıristiyan alemi ile işbirliği yaparak “muassır medeniyet” yaftası altında Osmanlı Nizamını, bir diğer deyişle padişahlığı ve bu müessesenin ilham aldığı İslam esaslarını değiştirmek istedikleri tarihen sabittir.. Bu yolda baş aletleri ise dünya masonluğudur.

Nitekim İttihat Terakki’nin zirvedeki isimlerine bakıldığında İtalyan ve İskoç Mason Locaları başta olmak üzere pek çok ittihatçının, buraların üyesi oldukları, dahası Talat Paşa’nın Üstad-ı Âzam mevkiini yıllarca ihraz ettiği görülecektir.

Anadolu’yu örümcek ağı gibi saran Talat Paşa ve Dr.Bahattin Şakir’e bağlı olarak çalışan çeteler ağı ise , 23 Temmuz 1919 öncesindeki İttihatçı illegal silahlı teşkilatlanmasının boyutlarını göstermektedir.

Sayın Abdullah Gül, 23 temmuz 1919 silahlı çetelerinin günümüze kadar uzanıp Ergenekon çetelerine dönüştüğünü, katılacağı kongrenin mana ve mahiyetinin asıl bu hakikat olduğunu inşaalah fehmeder umudunu taşıyoruz.

Mustafa Çetin Baydar

Günümüzden tamı tamına doksan yıl önce 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'un Batı’ya açılan kapısı olan Ilıca’da hummalı bir karşılama için ahali sokaklardadır.

Alman askeri yardımından kalma otomobilleri ile Ilıca'ya ulaşan Mustafa Kemâl ve arkadaşlarının ayaklarının altına halılar serilmiş, Vilâyet-i Şarkiyye Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti âzâları, hazırladıkları milli kongrenin, gelen misafirlerle kazandığı güç için birbirlerini tebrik etmektedir.

Mustafa Kemâl ve arkadaşlarının Erzurum'da çoşkun törenlerle karşılanışlarının üzerinden iki gün geçmiştir. Günlerden 5 temmuz Cumartesidir.

Esat Paşa Camii'nin cıvarında bulunan ve kal'a muhafızlığına ait küçük binada bir gizli toplantı vardır. Daha doğrusu Erzurum Kongresi henüz toplanmadan gizli bir komite faaliyete geçmiştir.

Kimdir bu gizli komite yapanlar ve Niçin Gizli kapaklı işler?

Geleceğin Ankara'sına hâkim olacak zihniyeti ve âtideki siyâsi kavgaların politik zeminini tayin etmesi bakımından bu toplantı, Erzurum-Ankara hattı'nın da kör yazgısını çizecektir.

Mustafa Kemal, Vilâyet-i Şarkiyya Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti’nden tek bir âzâ çağırmadığı gibi millî kongreyi yapan bölgeden de tek bir vatan evlâdını bu gizli komiteye almaz. Kimleri alır? İşte isimler:

Sabık Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf (Orbay); Erzurum Vâli vekili Münir (Akkaya); Sâbık İzmir Mutasarrıfı İbrahim Süreyya; Üçüncü Ordu Müfettişleri Miralay Kâzım(Dirik) ve Binbaşı Hüsrev(Gerede); Dr.Refik (Saydam); Sâbık Hakkâri Vâlisi Mazhar Müfit ve Kâzım Paşa (Karabekir).


Ayaklarının tozu ile Erzurum'da bir kongre hizbi kuran Mustafa Kemal ve arkadaşlarının hepsinin İttihat ve Terakki'nin muhalif grubundan olmaları, asker ve sivil bürokrasiye mensubiyetleri ve bir- iki istisna dışında Balkan ve Kafkasya kökenli oluşları bu hizbin kimliği hakkında bilgi vermektedir.

Birinci istisnanın Kâzım Karabekir olduğunu anlamışsınızdır.

Kâzım Karabekir siyâsi ideolojisini iki kaynaktan edindiğini, yazmış olduğu kitaplarda açıklar.

O, Ailevi gerekçelerle amansız bir 2.Abdülhamit düşmanıdır.

Bu düşmanlık Sultan Abdülaziz’in katlinde rol oynayan bir pehlivan yüzündendir. Bu pehlivanın, Kazım Karabekir’in o yıllarda Kastamonu vâlisi olan pederi eliyle saraya sokulduğu şûyu bulunca, aile zor durumda kalmıştır.

Kâzım Karabekir siyasete Balkan ihtilâlcileri arasında ısındı, siyasi akîdelerini de bu yönde, bir komitacı disiplini ile geliştirdi.

Kazım Karabekir Her Jöntürk gibi İkili oynamanın ustasıydı.

3.Ordu mirlivası (Tugay kumandanı) imzası ile İstanbul’a (Makamı Celili Sedaretpenahiye)

hulus çakan raporunda:

Vilayatı Şarkiye Erzurum kongresini şarki eyaletin milleti toplamıştır. Elyevm yetmiş kadar âzası ile Erzurum'da hali ictimada bulunan kongre, M. Kemal Paşa ve Rauf bey henüz İstanbuldayken ve hatta buraca isimleri bile işidilmemişken büyük ve hunin tehlikelerin vukua geleceğini muhakkak addeden Şarki Eyalâtın halkının karar ve teşebbüsleriyle vukua gelmiştir. Bu toplanışda siyasi veya şahsi hiçbir tesirin mevcut olmadığı kat'iyyen anlaşılmıştır.



Karebekir, Erzurum Kongresinde neşv ü nemâ bulan, giderek ülkenin kaderine hâkim olan Mustafa Kemâl hizbinin ileride kurbanı olacaktır. Ancak bu hizbi millete takdim eden onları ülkenin egemeni haline getiren de odur.

Tek parti diktatörlüğünün bugün dahi izleri silinmeyen temelleri 5 temmuz 1919 tarihinde Erzurum'da atıldı. Bir yanda milleti temsil eden umumi heyet (Meclis), öte yanda hakiki egemen ve çevresinin oluşturduğu komite.

Demokrasiye geçişten sonra dahi- bir iki istisna dışında- bu tablo korunmuştur.

Erzurum kongresi gizli komitesine ulaşan hayâti haberler dahi kongre umûmî heyetinden gizlenir.

Kara Vâsıf, Bekir Sâmi ve Hâlide Edib'in Erzurum Kongresi’nden Amerikan Mandası Talebinde bulunma yolunda karar çıkarmayı isteyen mektupları, müzâkerâta dahil edilmez, buna mukâbil, gerekli müzâkereler gizli komite tarafından yapılır. Hatta ülkenin geleceğini alâkadar eden bazı yazışmalar bu gizli komite üyelerince imzalanır.

Erzurum-Ankara hattındaki bu prototip, bilâhere Millet-Ankara hattına taşınacaktır. Model gizli devlet erki modelidir. Bir başka değişle görünmeyen ve denetlenemeyen egemenlerin boyunduruğu.

Yeni Türkiye'nin açık bir rejimle idâre edilmesi ülküsü, Erzurum kongresinde, henüz doğmadan öldü. Erzurum Kongresi sivil ruhu ise Sivas'ı geçemediˆ

Mustafa Kemal’le birlikte 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a Gelen Rauf Bey (Orbay) “Erzurum’a geldiğimizde gelecekle ilgili kafamızda hiçbir fikir netleşmemişti” diyerek Erzurum kongresinin onları nasıl yönlendirdiğini anlatır.

Peki! Erzurum kongresindeki sivil irade nasıl yok edildi?



Alman eksenli siyaset kadrolarının (Talat, Cemal, Sait Halim, Dr.Bahattin Şakir v.b.) Ülke haricine kaçarak canlarını kurtarmaya çalışırlarken , meydanı de yeni Efendi İngilize terk etmiş oluyorlardı.

Nitekim Kazım Karabekir, 3 Temmuz 1919 günü İngiliz ajan Yarbay Rawlinson’la Erzurum’da yeni başlayacak dönem üzerine pazarlık masasına oturacaktır.

Ve akabinde de Mustafa Kemal’e “Emrinizdeyim Paşam” selamı vererek mutabakatın ilk uygulaması gelecektir.

Silahını teslim etmemiş son Osmanlı Ordusu’nun hükmettiği şehir olan Erzurum’dan Mustafa Kemal’in böylece lider olarak çıkarılması “İngiliz yönlendirmeleri”nin bariz izlerini taşımaktadır.

Şeriatcılıkla başlayıp ardından “egemenlik milletindir” sloganı ile Cumhuriyetçiliğe geçen, nihayet tek parti diktatörlüğüne uzayan yolun parke taşlarını da İngiliz siyasi zekâsının döşediğini söylemek fazla abartılı sayılmaz.

ERGENEKON VE MHP

ERGENEKON VE MHP

Prof.Dr.Kemal Karpat , ez cümle ve ilmi zerâfetiyle:
“Ergenekon, filizveren Anadolu iktisadi ve siyası gücüne karşı, sistemden beslenen elit kadroların direnişidir” demektedir.
Ülkemiz kamuoyu, sistemden geçinen elitler dendi mi kâhir ekseriyetle CHP’yi hatırlarlar.
CHP Ergenekon’a lisan-ı amiyane ile “Fasa fiso” deyip çıkmıştır.
MHP’nin Ergenekon’a bakışı teşehhüt miktarı CHP’den fark eder.
Nitekim partinin en yetkili ağızları (Deniz Bölükbaşı, Oktay Vural, Atilla Kaya, Ali Torlak)
"Üç beş kişi mi darbe yapacak? Bu işten bir şey çıkmaz." Diyerek bir bakıma onlar da CHP gibi “fasa fiso” çekmiş oluyorlar.
Evet! MHP Ergenekon’a direniyor.
Bu direniş sistemden beslenen, yeni zuhur eylemiş bir elit kadro olduğu içindir.
MHP’yi sistemin yeni parçası yapan, Türkeş’in başını çektiği ve Nato subaylarının öncülük ettiği 27 Mayıs askeri darbesidir.
Bir diğer deyişle ABD istihbaratı CHP’nin yanına, mutlak kontrolünde tutuğu Askeri ve sivil güçleri yerleştirmiş, o tarihe kadar sistemden beslenenlerin mali desteğini yitirmemeleri için tedbirler almıştır.
ABD Elçisi WARREN o günlerin Türkiye bütçesinin içinde bulunduğu hali şöyle anlatır.
Önceki yönetim, cuntayı (Warren " ülke" yazmış ve yanına soru işareti koymuş) felaket bir mali kargaşa içinde bıraktı"
Maliye Bakan Yardımcısına hazinede kaç para olduğunu sordum.
'Maaşlar ve diğer ödemeler için 180 milyon lira gerekiyor ama 23 milyon var' dedi.
İlk maaşları ödemenin ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yok. ABD, Türkiye'ye yaptığı olağan ödemesini, 1 Haziran'dan önce yapıp destek olabilir mi?"
Warren :"Cuntanın ve geçiçi hükümetin ilk maaş çeklerini ödemesinin ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Ama bazı şeylerin açıklığa kavuşması gerekiyor" diye yanıtladı.
ABD Elçisi’nin açıklığa kavuşmasını istediği hususlar nedir bilinmiyor ama
Mesajın altına düşülen notta:
"ABD'nin Türk Hükümetine fonlardan avans verdiği" yazıyor, ama miktarı belirtilmiyor.


1930'lu yıllardan sonra geliştirilen yeni türkçe lugatında mefkure karşılığına ÜLKÜ konmuştur.
Özellikle Türk Ocaklarının kapatılıp yerine Halk Evlerinin kurulması ile “ülkü” sözü bir CHP kavramı olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı ve onu takip eden soğuk savaş propagandası Ülkücülüğü antikomünist bir zemine oturtmuş, Alparslan Türkeş bu antikomünist hareketin ölünceye kadar bayraktarlığını yapmıştır.

SONUÇ:
Günümüz MHP’si Filizveren Anadolu iktisadi ve siyası gücüne karşı, sistemden beslenen elit kadroların CHP’nin yanına eklediği ABD güdümlü bir siyasi iradedir.

ERZURUM HALKEVİ'NE DAİR

ERZURUM HALKEVİ'NE DAİR
Mustafa Çetin Baydar


Erzurum Halkevi'nin şehir kültüründe kalıcı izleri oldu.
Halkevi, Şehir aydınları ve bürokratik tabakaları için bir mabet misyonundaydı.
Ama hepsi bu kadar.
Ahali mecbur bırakılmadıkça islama uzak duran halkevcilerin semtine uğramamayı tercih ediyordu.
Eğer halkevciliği, Erzurum ahalisi tasvip etmiş olsaydı DP'nin iktidara gelmesinden sonra halkevinin kapatılmasına engel olurdu.

Erzurum halkevi kapatıldı ama "Erzurum Halk Oyunları Halk Türküleri Derneği" adı ile bir manada varlığını sürdürdü.
Bu dernek mensuplarının kısmı azamisi CHP'ye muhabbet besleyen kişilerdi.
Türkiye'nin dört bir yanına dağılmış Erzurum dernek ve vakıflarının lokalleri "Erzurum Halk Oyunları Halk Türküleri Derneği"nin bir kopyası, bir diğer deyişle "Erzurum Halkevi geleneğin"in devamı sayılabilir.
12 Martları hoş kafalarla ve türkülerle kutlamak,bar tutup coşmak suretiyle senede bir kere can bulan bu zeminler, senenin arda kalan günlerinde kağıt ve taş oyunlarının mekanları düzeyine iniyordu.

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI ÜNİVERSİTESİ

ERZURUM'UN İKİNCİ ÜNİVERSİTESİ ÖZEL OLMALI, İSMİ DE ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI ÜNİVERSİTESİ OLARAK KONULMALIDIR

Hükümet ve Yök'ten ÖZEL ÜNİVERSİTELER'e izinler ard arda çıkıyor.
Anadolu serhaddindeki en güçlü kültür merkezi olan Erzurumda ikinci üniversitenin kurulma vakti gelmiştir.

Bu üniversite için gerekli alt yapıyı valilik, belediye, ticaret ve sanayi odası v.b.imkanlarını seferber ederek destek olacaktır. Ancak en fiili destek Fethullah Gülen Hocaefendinin tesis ettiği Erzurumdaki mevcut hastahane ve yüksek okullardan gelecektir.

Tarihi bir misyonun günümüzdeki devamı olan ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI ÜNİVERSİTESİ'ni şimdiden selamlıyorum.

Mustafa Çetin Baydar