ERGENEKON EFSANESİ NEDİR NE DEĞİLDİR?

ERGENEKON EFSANESİ NEDİR NE DEĞİLDİR?
Yahut
KUR’ANDAN KAYNAKLANAN EFSANELERE MUKABİL, KİMİ TARİHEN GERÇEK, KİMİ DÜZMECE EFSANELERE DAİR

Önce Kur’an-ı Kerim’de günümüzde yeniden aktüel hale gelen Ergenekon efsanesini üzerindeki izdüşümlerine bakalım:

"(Ey Muhammed), sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. Biz yer yüzünde onun için sağlam bir mekan ve orada istediği gibi hareket edeceği yönetim hürriyeti hazırladık ve kendisine (muhtaç olduğu) her şeyden bir sebep verdik (ulaşmak istediği herşeye ulaşmanın yolunu, aracını verdik). O da (kendisini batı ülkelerine ulaştıracak) bir yol tuttu. Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca, onu, kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir kavim buldu. Dedik ki: Ey Zülkarneyn, (onlara) ya azab edersin veya kendilerine güzel davranırsın (onları güzellikle yola getirirsin. Nasıl istersen öyle yaparsın). Dedi: Kim haksızlık ederse, ona azap edeceğiz) sonra o, Rabb'ine döndürülecektir. O da ona görülmemiş bir azab edecektir. Fakat inanıp iyi iş yapan kimseye de en güzel mükâfat vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz (kolay işler yapmasını emrederiz, zor işlere koşmayız onu). Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu, öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlara güneşin önünden (korunacak) bir siper yapmamıştık. İşte (Zülkarneyn) böyle (yüksek bir mevkie ve hükümranlığa sahip) idi. Onun yanında (daha) nice (hükümranlık) bilgisi (tecrübesi ve vasıtası) bulunduğu biz biliyorduk. Sonra yine bir yol tuttu. Nihâyet iki sed arasına ulaşınca, onların önünde hemen hiç söz anlamayan bir kavim buldu. Dediler ki: Ey Zülkarneyn, Ye'cuc ve Me'cuc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi? Dedi ki: Rabb'imin beni içinde bulundurduğu (mal ve mülk, sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Siz bana insan gücüyle yardım edin de, sizinle onlar arasına sağlam bir engel yapayım. Bana demir kütleleri getirin. (Zülkarneyn) iki dağın arasını (demir kütleleriyle doldurup dağlarla) aynı seviyeye getirince, üfleyin dedi. Nihâyet o demir kütlelerini bir ateş haline koyduğu zaman; getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim, dedi. Artık (Ye'cuc ve Me'cuc) onu ne aşabildiler ne de delebildiler. (Zülkarneyn) dedi: Bu, Rabb'imden (kullarına) bir rahmettir. Rabb'imin va'di ge(lip Ye'cuc ve Me'cuc'un çıkması, yahut kıyametin kopması gerek)diği zaman, onu yerle bir eder. Şüphesiz, Rabb'imin va'di gerçektir" (el-Kehf, 18/83-98).
TARİHEN GERÇEK KAWA EFSANESİ
Kürt mitolojisindeki Kawa efsanesine göre, Kürtler günümüzden 2500-2600 yıl öncesinde Zuhak (Bazı kaynaklara göre Dehak)adında Asurlu çok ama çok zalim bir kralın altında yaşayan Kawa adında bir demirci vardı. Bu kral tam bir canavardı ve efsaneye göre her iki omuzunda da birer yılan bulunuyordu. Her gün bu iki yılanı beslemek için Kürtlerden iki kişiyi sarayına kurban olarak getirtip aşçılarına bu iki çocuğu öldürtüp beyinlerini yılanlarına yemek olarak verdiriyordu. Aynı zamanda bu canavar kral ilkbaharın gelmesini engelliyordu[2]. En sonunda bu zulümden bıkan ve bir şeyler yapmak isteyen Armayel ve Garmayel adlı iki kişi kralın sarayına mutfağa aşçı olarak girmeyi başarırlar ve Kralın yılanlarını beslemek için beyinleri alınarak öldürülen çocuklardan sadece birini öldürüp diğerinin gizlice saraydan kaçmasına yardımcı olurlar[3]. Böylece ellerindeki bir insan beyni ile kestikleri bir koyunun beynini karıştırarak yılanlara vererek her gün bir çocuğun kurtulmasını sağlamış olurlar. İşte bu kaçan kişilerin Kürtlerin ataları olduğuna inanılır ve bu kaçan çocuklar Kawa adlı demirci tarafından gizlice eğitilerek bir ordu haline getirilirler. Böylece Kawa'nın liderliğindeki bu ordu bir 20 Mart günü zalim kralın sarayına yürüyüşe geçer ve Kawa kralı çekiç darbeleri ile öldürmeyi başarır. Kawa etraftaki tüm tepelerde ateşler yakar ve yanındakilerle birlikte bu zaferi kutlarlar. Böylece Kürt halkı zalim kraldan kurtulmuş olur Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Demirci_Kawa_Efsanesi
BUNLAR DA DÜZMECE EFSANELER.
Efsane uydurmak Batı alemine Kur’anın rehberliğinde üstünlük kurmuş olan Osmanlı toplumunu İslamiyetten koparıp Irkçı bir ideale bağlamak isteyen mihrakların marifeti olarak ortaya çıkmıştır. Bunların 19.asırda uydurulduğu bu tarihten önceki asırların hiç birinde bu kabil yavelerin olmayışından bellidir. Orhun yazıtlarında, Dr.Radlof’un Sibirya tedkiklerinde, Ziya Gökalp’in hiçbir eserinde kurt-insan çiftleşmesinden Türklerin neşet ettiği safsatası yer almaz.

BOZKURT

Türkler mutlu günler yaşarlarken, günün birinde onların' bu saadetini kıskanan düşmanları yurtlarına hücum ederek, mallarını yağma ettiler. Bir çoklarını da Kılıçtan geçirdiler. Yalnız bir delikanlı kaldı ki, onu öldürmeğe cesaret edemiyerek ellerini ayaklarını kesip bir bataklığa bıraktılar. Buraya bir dişi kurt gelerek ona baktı, yiyecek getirdi. Bu esnada dişi kurt bu delikanlıdan gebe kaldı. Fakat düşman hükümdarı bu genci öldürmek için birkaç asker gönderdi. Askerler bu delikanlının yanında bozkurdu gördüler. Bozkurt, Gök Tanrı’nın yardımına mazhar olduğundan, bu delikanlıyı alıp kaçtı, dağın eteğindeki bir mağaraya girdiler. Bu mağaradan geniş ve yeşilliklerle dolu bir sahaya çıktılar. Bu ülkede bozkurt dokuz- oğlan doğurdu. Bunlardan birisi (Kurt) adını aldı.Kardeşlerinin en zekisi olduğu için hakan oldu. Bunlara dokuz Oğuzlar denildi. Dokuz oymak olarak yaşadılar.Oğuzlar kurttan geldiklerini unutmamak için üzerinde bir kurt başı bulunan bir bayrak yaptılar, otaklarının önüne diktiler. Bozkurt kuvvetin ve hürriyetin sembolü olarak Türklerde yaşayıp gitti. kuvvetin ve hürriyetin sembolü olarak Türklerde Yaşayıp gitti

ERGENEKON

Oğuz ananesine göre, Oğuzların kurduğu devlet (ilhan) adındaki bir hakanın zamanında Moğollar tarafından baskına uğrayarak mahvolmuştu. Bu baskından yalnız İlhanın oğlu (Kayan) ve kardeşinin oğlu (Nöğuz) ve bir de iki kız kurtulmuştu. Bunlar günlerce dağlar, tepeler, ırmaklar aşarak yol aldılar. Bunların önüne bir alageyik çıktı. Bu geyiğin peşinden gittiler. Alageyik bir vadiden içeri dalınca, bunlar da onu takip ettiler. Sarp bir dağa rastgeldiler, Bu dağın içinde kar yığılı bir yol gördüler. Bu yoldan ötesi çok güzeldi, akar sular, pınarlar, türlü mevye ağaçları ve çeşitli av hayvanları dolu idi. Bu hayvanların sütünden yağ, yoğurt yaptılar, etlerini de yediler, derilerini giydiler. Bunlar bu ülkeye (Ergenekon) adını verdiler.
Bu iki,,oğlan ve kızdan bir nesil türedi. Bunlar geldikleri yolu kaybederek bu diyardan çıkamaz oldular, Ergenekon’da çoğaldılar. Bir türlü sarp ve karlı dağları aşamadılar, Ergenekon’dan çıkmağı düşünürlerken, günün birinde bir demirci dedi ki
— Burada demirden küçük bir dağ var, onu eritelim buradaıı bir yol açalım!
Halk, dağın bir yerine bir kat odun bir kat da kömür koydular. Yetmiş deriden körük yapıp, yetmiş yerde kurdular.birikip körüklediler. Geceli gündüzlü çalışmalariyle bir demirden olan bu dağda bir delik açabildiler. Buradan yüklü bir deve çıkabilecek kadar bir yol açılmıştı. Yıllarca kapalı kalan bu insanlar. sevinç göz yaşlariyle açılan yolun başına geldiler. Bun lara bir bozkurt yolu göstericilik etti. Ergenekon’dan Oğuz Türkleri çıkarak, anayurtlarına dağılıp, yurtlar kurdular . Oğuzlar her yıl Ergenekon’dan çıkışlarının bayramını yaptılar.
Zikreden:Enver Behnan Şapolyo Türkiye Yayınevi 1964

0 yorum: