İspanya Seyahatinden Kaleme Takılanlar / Ahmet Fidan

İspanya Seyahatinden Kaleme Takılanlar

İspanya Özerk Bölgesi Katalonya'nın Başkenti Barselona'da bulunan "Katalan Yazarlar Birliği Enstitüsü"nün kuruluşunun yetmişinci yıl dönümü. Kuruluş yıldönümü dolayısı ile Katalan Yazarlar Birliği tarafından 18/21 Aralık 2008 tarihlerinde Özerk Bölgenin Başkenti Barcelona'da milletlerarası bir toplantı düzenlendi.
2007 Yılında Frankfurt'ta Kitap Fuarının Şeref Konuğu olan Katalan Özerk Bölgesi, Frankfurt Kitap Fuarında alınan karar doğrultusunda konusu edebiyat ve edebiyatla ilgili kuruluşların kültür , sanat ve edebiyatlarının tanıtıldığı ve tartışıldığı bir toplantı düzenlenmesini hayata geçirmişler.
Yaklaşık altmış ülkenin davet edildiği toplantıya 42 iki ülkeden sivil toplum kuruluşları, yazarlar ve yayıncılar katıldılar. Türkiye'den sadece Türkiye Yazarlar Birliğinin davet edildiği toplantıya TYB adına beni görevlendirdi yönetim.Barcelona ve Katalanların tanıtılması ve şehir gezilerinin dışında beş oturumlu toplantının üçüncü oturumunda bana da konuşma imkânı verildi.
Önceki iki oturumda beş ve altı kişinin konuşmacı olarak katıldığı toplantılardan farklı olarak benim katıldığım bölümde sekiz konuşmacı yer aldı. Aynı gün üçüncü toplantı olması ve bana oturumun sonunda yer verilmesi benim açımdan bir dezavantajdı.
Salonda bulunanların yorgun, mahmurlaştığını ve sürenin de hayli geçtiğini düşünerek kısa bir konuşma yaptım. Önceden yaklaşık otuz dakikalık Fransızca konuşma metnini okumaktan vaz geçtim.
"Sayın başkan, baylar bayanlar!" diye söze başladım ve böyle bir imkân tanınmasından dolayı organizatörlere teşekkür ettim. Salonu selamladım ve kısaca Türk edebiyatı tarihi ve edebiyatımızın meşhur isimlerinden kısaca söz ettim. Fuzûli, Nef’i, Nedim, Baki, Şeyh Galip, Mevlâna, Yunus Emre, Mehmed Akif ve bu sene vefatının ellinci yıldönümünde andığımız Yahya Kemal'den kısa cümlelerle söz ettim ve " Zamanınızı almayacağım. Ama size Türk Edebiyatından iki şiir okumak istiyorum. Yunus Emre'yi siz tanıyorsunuz." Dedim "Bana gerek seni gerek, şiirini okudum."
Arkasından Ahmet Haşim'in "Merdiven" şiirini okudum. Sözü bitirdim. Aman Allah'ım. Merdiven şiiri ne kadar beğenildi. Yoğun bir ilgi. Son derece şaşırdım. Paris Milli Kütüphane Şiir Bölümü Direktörü Bayan Sylvie Gouttebaron konuşmadan sonra yanıma geldi. "Mösyö Fidan, şiir muhteşem. Bir fotokopi isterim. Bunu odamda panoya azacağım ve herkese okuyacağım." Dedi.
Toplantıya Almanya, Fransa, İrlanda, Finlandiya, İsviçre, İtalya, Yunanistan, İngiltere, Portekiz, Polonya, Avusturya'nın yanı sıra Kuzey Afrika ülkesi olan Cezayir, Lübnan, İsrail gibi ülkelerden de birer temsilci katılmıştır.Katılımcılar edebiyat ve kültürlerini tanıttıkları gibi halen içinde bulundukları eğitim sistemi içinde kültür ve medeniyetlerinin yeni nesillere aktarılmasında karşılaştıkları sorunları da dile getirdiler. Ortak şikâyet konusu süratle gelişen teknolojinin kültürel mirasın yeni nesillere aktarılmasında karşılaşılan güçlüklerdi.
Milletlerarası toplantılarda resmi oturumların yanında yemekler ve gezi programları özel ilişkiler de önemli bir yer tutmaktadır.
Beş oturumda konuşulanları baştan sonra dikkatle dinledim. Notlar aldım. Oturumlar süresince benim dikkatimi çeken üç konuşma oldu. İspanyanın Bask bölgesi temsilcisi, İsrail ve İsviçre temsilcilerinin sunumları.
Bask temsilcisi bayan Maria Jose Olaziregui İspanya Hükümetlerinin uyguladıkları baskıcı politikaları oldukça sert ifadelerle eleştirdi. Ne olması gerektiği konusunda tekliflerini sıraladı. Kendisi ile sonradan tanışmamızda bayan Olaziregui bir müslümanla evli olduğunu, on üç yaşında bir oğlu olduğunu ve oğlunun da eşi gibi Müslüman yetiştiğini söyledi. Ama kendisinin Katolik olduğunu üstüne basa basa ifade etti. Oğlunun Müslüman olmasından dolayı üzüntü duyduğunu ifade etti. Kendisine "Ya oğlunuz haklıysa?" dedim. Gülüştük.
Dikkati çeken konuşmalardan birisi de İsviçre temsilcisi Bayan Helen Sigeland'ın konuşmasıydı. Biliyorsunuz İsviçre'nin biz Türklerin zihninde en demokratik, en ileri ve en özgür bir ülke olarak bir imajı bulunmaktadır. Ama Bayan Sigeland'ı dinledikten sonra en azından benim zihnimdeki İsviçre imajı değişti. Olumlu bir İsviçre gitti yerine karmakarışık ve geleceği olmayan bir İsviçre aldı. Konu nedir diye merak ettiniz mi?
Biliyorsunuz İsviçre kantonlardan meydana geliyor. Bayan Sigeland' tam bu noktada diyor ki " benim çocuğum kimin tarihini öğrenecek? Hangi kahramanı zihninde yaşatacak? Bir İtalyanı mı, Bir Avusturyalıyı mı, yoksa Bir Almanı mı?" Hadi gel sorunları dinle.
İsrail temsilcisi bayan Nilli Cohen, ülkesinin kültür ve edebiyat sorunlarını bir bir sıraladı. Meğer İsrail hiç te göründüğü gibi değilmiş. Ne sorunları varmış Yahudilerin de b.iz bilmiyormuşuz. Müslüman Arapların kendi dillerinde öğrenim görmelerini istiyormuş ta, Müslümanlar bölük pürçükmüş. Sünni, şii, Filistinli, Gazeli vs.
Veda yemekleri bu tür toplantılarda önemli bir yer tutar . Hem uzun sürer hem de konuşmalar ve adres alıp vermeler olur. Çünkü katılımcılar biraz daha bir birlerini yakında tanımışlardır. Veda yemeği, büyük bir kitapçı dükkânının yarısını işgal eden nostaljik bir mekânda verildi. Toplantıya gitmeden önce organizatöre bir not göndermiştim. Müslüman olduğum için şarap içmediğimi ve domuz eti yemediğimi bildirmiştim. Veda yemeğinde konuklara domuz eti bana da balık servis edildi. Balık ta fena değildi. Her servisten önce organizatörümüz beni bilgilendirdi. Tatlılar servis edildi.
Tatlıda şarap kullanıldığı için bana verilmedi. Masadakiler tatlılarını bitirdiler. Ben bekliyorum. İşte tam o sırada bana ananas, muz, kivi gibi meyvelerden oluşan bir büyük tabak meyve servisi yapıldı. Masada bir "oooooo!" sesi yükseldi. Ben de bana gelen tabağı elime alarak misafirlere ikram ettim. Bayağı güzel bir jest oldu.
Barcelona'ya gidip Barcelona'dan söz etmemek olur mu? İtiraf etmeliyim ki, gördüğüm Avrupa şehirlerinin en muhteşemi. Tarihi doku mükemmel korunmuş. Öteki Avrupa kentlerinden ayrılan çok yönlü özelikleri ile dikkati çekiyor. Ama en önemli özelliği caddelerde özellikle akşam üzeri yoğun bir insan kalabalığı göze çarpıyor. İlk akşam tek başıma kenti gezerken caddelerdeki kalabalığa bir anlam veremedim. Avrupa şehirlerinde insan kalabalığı pek göze çarpması pek olağan değildir. Çünkü Avrupa ülkelerinde nüfus artış hızı sıfırın altında seyretmekte ve yaşlı nüfus evlerine çekilmiş durumda.
Barcelona, özerk Katalan Bölgesinin beş şehrinden biri ve en büyüğü. Dört buçuk milyon insan yaşıyor. Madrit İspanya'nın Başkenti ama esas ticaret ve kültür merkezi Barcelona. Ankara Başkentimiz ama İstanbul'un yeri başka. Barcelona biraz da bizim İstanbul'a benziyor. İklim bakımından Antalya gibi. Ilıman Akdeniz iklimi. Kışlık elbiselerim bana bayağı sıkıntı verdi.
Neden insan kalabalıkları? Katalanlar, aristokrat bir ırk. Kendilerini İspanyollardan üstün görüyorlar. Katalanlar şehirli, İspanyollar köylü. İlk tanıştığınız kişiye "Siz İspanyol musunuz?" diye sorduğunuzda hafif sertçe "Hayır, ben Katalanım." Diye cevap veriyor.
Zaten toplantının açılışında konuşan Katalan Yazarlar Birliği Enstitüsü Başkanı uzun uzadıya Katalan edebiyatı ve medeniyetinden söz etmişti.
Katalanlarda doğum kontrolü yok. Durmadan çocuk yapıyorlar. Caddelerdeki nüfus yoğunluğu bundanmış. Katalanlar en büyük darbeyi Diktatör Franko zamanında yemişler. Dillerinde eğitim yasaklanmış. Franko'dan söz ederken nefretle anıyorlar. Ama Franko'nun iyi bir yönünü unutuyorlar. General Franko, idareyi krala teslim ederek idareden çekildi.
Bask Bölge temsilcisi ile konuşurken kendisine " Bask ve terör?" dedim. Bana "işin siyasi olduğunu ve bunun böyle olmasını ve sürmesini isteyen bir kesim var." Dedi. Bir cümlesini buraya kaydetmekte yarar görüyorum. Basklılar da İspanyollar da Katolik. Aynı mezhebe mensuplar ama bir birlerinin düşmanı.
İra temsilcisini dinlerken farklı şeyler düşündüm. İra, İngiltere'nin baş belası. Ama kendilerini öyle savunuyorlar ki. Toplantı esnasında yapılan konuşmalardan bir ara bizdeki terör olayları zihnimi meşgul etti. Dinlediklerimin ışığında zihnimde bizdeki PKK terörünün arkasında Ermenilerin olduğu ve bir bakıma din savaşı olduğu zihnimden geçti. Acaba yanlış mı düşünüyorum, PKK, ilke olarak aslında kürt meselesini TC'ne karşı kullanırken amacı İslam’a karşı savaş vermek midir? Bir de konuya buradan bakılamaz mı?
Nerden nereye.
Barcelona notlarını bitirirken belirtmem gereken önemli bir nokta da toplantıda iki Cezayir bir Lübnan temsilcisi de bulunuyorlardı Müslüman olarak. Cezayir Yazarlar Birliği temsilcisinin adı Abdulhamid. "Neden Abdulhamid?" dedim. "babam Abdulhamid hanı çok seviyordu. Ondan." Dedi. Öteki Cezayirli'nin adı ise bizden biri. Mevlüd. Sözlü bir mutabakat sağladık aramızda. Cezayir Yazarlar Birliği ile Türkiye Yazarlar Birliği Mayıs 2009 da Cezayir'de "Osmanlı Mirası" konulu bir uluslar arası toplantı düzenlenmesi için anlaştık. Doğrusu Cezayirli dostlarla kısa sürede kaynaştık. Daha doğrusu resmi çerçevenin dışına çıkarak aramızda tarihten gelen bir gönül köprüsü kuruldu. Merak eden dostlar için iki fotoğraf ve bir de merdiven şiirinin fransızcasını sunuyorum.
L'ESCALIER Tu monteras lentement par cet escalier, Une masse de feuilles couleur de soleil à ta traîne. Et tu contempleras le ciel à travers les pleurs.
Les eaux ont pâli.ton visage pâlit aussi;Regarde l'atmosphère écarlate:C'est le soir qui vient. Penchées vers le sol, les roses saignent sans cesse; Des rosignols ensanglantés se tiennent sur les branches comme des flammes, Sont_ce les eaux qui ont pris feu? Pourquoi ce marbre est- il pareil au bronze?c'est là un language secret qui emplit l'âme.Regarde l'atmosphère écarlate:C'est le soir qui vient. AHMET HAŞİM

0 yorum: